“Bela budur ki alıştı belalarınla gönül”
Aşk, kavuşma arzusunun bütün sınırları aşmasıdır. Aşk, bir cünun hali, tam bir delilik. Ya aşıksınız, aklınız yoktur; ya da çok akıllısınız aşkınız yoktur. Biri varsa, diğeri yoktur. İnsanı aşık edip, aşkından deli divane eden hicrandan başkası değildir. “Sevgili artı ayrılık, mesafeler, engeller artı aşık eşittir aşk. Tıpkı matematik gibi. İki kere iki dört eder. Aşk kaybetmekten doğdu. Bulmak için tutuştu. Gerçek aşık kavuşmaya can atarsa da, vuslatı asla istemez. Zira bilir ki vuslat, her şeyin sonudur. Aşkın da… Halbuki aşkın hep var olması lazımdır. “Eğer aşk olmayaydı/ Aşk derdi olmayaydı/ Bu kadar güzel sözleri/ Kim söyler kim duyardı.” Hicran, önce aşkı var eder, sonra da aşıkı bi karar eder. Bunun için de yaşayan, canlı bir gönle ihtiyaç vardır. Ölüler aşık olmaz. Ölü kalpler ürpermez. Yapma çiçekler kokmaz.
Akıl sevgiliye, coşku aşığa gerektir. Aşk bir beladır ki, aşıklar bu belayla sınanır. Kim gerçek aşıktır, kim yalancıdır sevgilinin eziyetlerine gösterdiği sabırla ölçülür. Diri diri Nemrut’un ateşine atılıp, eteği bile tutuşmadan gül bahçesinde gözlerini açandır aşık. Aşığın içindeki eteş, nar-ı Cehennem’e misaldir. O nedenle dünya ateşi aşığı yakamaz. Aşık, acılar karşısındaki metanetiyle mümeyyiz olur(sahtesinden ayrılır). Her şeyin bir ispatı, sağlaması vardır. Aşkın sağlaması gözünü kırpmadan ölüme gitmektir. Pervane gibi biperva olmak gerektir aşık. “Canını canana vermektir kemali aşıkın” Aklı olan bu acıları elbette göze almaz. Şair bu babda: “Bir demir dağı delip sırtına almak gibidir./ Her kişi aşık olurdu ger asan olsa” diye buyurur.
Aşıklık, vuslat hayali kurmadan sevgilinin gönlüne girme mücadelesidir. Zira, sevgili aşığını sevmezse, aşığın uğraşması boşunadır. Aşık, bir ömür, bir gölgenin peşinde sürüklenen biçaredir. Bütün mesele, maşukun gönlüne girebilmektir. Aşık çekilmezse, feryat figan arşı tutar. Vuslat, aşığın Cennet’idir. Cennet, sevgilinin sevgisidir. “Bana seni gerek seni.” diyen Yunus Emre aşıkların piri olur bu babda.
Karşılıksız sevgi, devası olmayan bir derttir. Yıkımdır hatta bir ömür boyu. Azab-ı Cehennem’dir bu alemde. Vuslat, iki can bir beden olmaktır. Bedensiz tek can olmaktır hatta. Evet evet beden, sevdanın zindanıdır. Aşkın tutsak edildiği kafestir beden. Bu engel aradan kalkmadan kavuşmak hayal-i muhaldir. Bu yüzden, “aşk ölmekle başlar.” canlar.
Ayrılık, muhabbeti; muhabbet, acıları, elemi davet eder. Elemler, acılar, gerçek aşık için baldan tatlıdır, zira vuslatın habercisidir. Ham olan, olmak; çiğ kişi, pişmek zorundadır. İnsanın olması, pişmesi için pek yüksek ısıya ihtiyaç vardır. O da ayrılık ve aşk ateşinin hararetinden başkası değildir. “Muhabbet bağı ortaya çıkınca, sevgili de seven gibi çaresiz bağlanır.” Bülbülün feryadı, boşuna değildir.
Âdem ve adem. Bir var, bir yok. Sen yoktun, sevgili hep vardı. Senin varlığın O’ndan yadigar. Adem(yokluk), geldiğin o uzak diyar. Birbirine çok benzeyen iki zıt kelime. Her şeyin başı sevgili, hub, sevda, seni var eden var. Sonra, ‘Kün fe yekün.’ Bir şimşek çakar, her şey ortaya çıkar. Bir zerre doğar, hiçbir yere sığmayan, her şey ona sığar. Bir damla kan, bin keder taşır. Gün gelir serini sevdaya salar, bi-nişan olur. Bir yok, bir var. Vardan geldin, yâre gittin. Hub’dan geldin, Hub’a düştün. Nerden gelip nereye gittiğini bilmek gerek. Gün geldi dondun, gün geldi yandın.
Yâri arzulayan ar etmeyecek. Ya zar edip sırrını izhar etmeyecek, nasıl olacaksa artık; ya da aleme rüsva olmayı göze alıp ahu vah edecek. Çare yok. Rüzgar ve kuru yaprak misali. Ya savrulacaksın oradan oraya, ya da elinden tutacak sıcak bir el. Bütün mesele de bu. Sevgili istemezse, yanmak mukadder. Yağmurlar, çaylar, ırmaklar hatta deryalar dökseniz gözlerinizden bir faydası olur mu? Ümit her zaman vardır. Sevgili ağlatmayı sever. Sevdiğini ağlatır derler, ağlattığını sever. Hoş aşığın başka da çaresi yoktur. Feryat figan sahraları çölleri gezer, gözünden âb-ı zülal döker. Ola ki insafa gelir dildar, merhamet eder.