Kenan Eren’den başlayan gazetecilik hayatımda; birçok siyasetçi, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı ile çalışma fırsatım oldu.
Zaman zaman haber atlatmacaya kadar gittik. Tatlı bir rekabet ve tatlı bir koşturmaca vardı. İnternet siteleri öncesinde sadece gazetecilerle yarışımız vardı. Ancak kimse ile küs kalmazdık. Aramızda sadece rahmetli Ahmet Kayacık atlatılmayı hiç sevmez ve kaldıramaz, çabuk küserdi.
Kenan Eren ile kısa bir süre çalışma şansım oldu. Cumhurbaşkanlığı döneminde Rize Ziraat çay bahçesine geldi ve araştırmanın önünde masa kurdular. Kuvvet komutanları ile oturdu, biz gazeteciler karşıda bekliyorduk, sayımız 6 veya 7 kişiydi.
Evren oradan seslendi…
-Arkadaşlar siz orada ne duruyorsunuz, arkadaşlara sandalye getirin ve yanımıza gelin dedi.
Bizde hemen karşısına oturduk, sohbet başladı. Evren Paşa bana Rize’yi, arkadaşlara da hangi gazetelerde çalıştığını sordu.
Mütevazı bir sohbet oldu. Ardından toplu bir resim ve bizlere veda etti.
Turgut Özal ile birçok açılışta birlikte olduk. Ardından Mesut Yılmaz, onun yeri ayrıydı, asla Rize’de korumalar bize müdahale etmedi. Kendisi ile çok rahat çalıştık, hatta bir keresinde bakanlık döneminde Rize TV kameramanı önden giderken anı dönüş yapınca kamera Mesut Yılmaz’ın kafasına vurdu ve anlı kanadı. Koruma müdahale etmek istedi ancak Mesut Yılmaz arka cebinden çıkardığı mendili anlına tutarak “ Bırakın” dedi.
Açılışlara gittiğimizde ise Hüsrev’de öğle yemeğinde Mesut Yılmaz müdüriyete oturur ve talimat verirdi. “ Gazeteci arkadaşların önce yemeğini verin, onlar aç kalmasın, haber yazacaklar” derdi.
Birçok kez birlikte olduk ve o siyasete başladığında ben gazeteciliğe başlamıştım. Son seçiminde, bağımsız aday olduğunda çoğu zaman onunla yürüdük. Seçimler yaklaştığında beni ofisimde ziyarete geldi:
“ Mustafa uzun yıllar beni takip ettin, 25 yıldır Rize’de birlikte olduk, bu süre içinde insanın bir talebi olmaz mı?” dedi.
Aynen şu cevabı verdim…
Doğru, sizin siyasi ahlakınızı beğeniyorum ve birkaç kez size oy verdim, siz iktidar olabilirsiniz, ancak ben gazeteciyim ve her zaman muhalefette kalmak zorundayım dedim.
Seçime bir iki gün kala bir yerde oturduk, yine bana dönerek “ Sence kaç oy alırım” dedi.
Ben de 60-65 bin dolayında dedim.
Yok dedi.
Ben sana söyleyeyim dedi, alacağım oy 41 bin ile 42 bin arası dedi.
Neden öyle düşündünüz dediğimde; “41 bin 800 polaroid resim benimle çektirdiler, bu bana gelecek oy dedi.
Gerçekten de 41 bin 400 veya 800 oy almıştı, siyaseti çok iyi biliyordu.
Ardından Cumhurbaşkanımızla çalışmaya başladık. Büyükşehir Belediye başkanlığından atıldığında Handüzü yaylasında yağmurlu bir havada çadırda yalnızdı. Yanına gittim, röportaj istedim, olur dedi.
Uzun uzun konuştuk o dönem Refah Partisindeydi. Orada yaptığı açıklamada RP’yi sildi. Akşam ve Sabah gazetesinde başlık belli oldu “ Tayyip RP’yi sildi” diye çıktı. Her Rize’ye gelişinde sahil camisinde buluşup oradan şehir merkezine yaya yürürdük, simitçi veya çay ocaklarında oturur sohbet ederdik. Siyasette hedef belli olmuyor. Siyasette hedefi insanın kişiliği ve karakteri belirliyor.
Aradan yıllar geçti. O dönemlerde belediye başkanlığından atılan Recep Tayip Erdoğan, sabrın ve azmin ödülünü aldı.
Nereden nereye… Ben neyim demeyeceksin; ne olacağım, nereye koşacağım, kiminle koşacağım diyerek yürüyeceksin, her şeyin başı dürüstlük ve ilkeli olmak. Allah bu yolda yürüyenlerin yardımcısı olsun.