Tarihe dönüş yapalım. Geçmişte çay yeni yeni dikilmeye ve alanlar açılmaya başlamadan önce kendi köyümde pileki mağarasında hummalı bir çalışma olurdu. Babaannemizden başlayan pileki taşımacılığı ve pileki mağarasında her aileye bir ocak oluşunu hatırlıyorum. Rahmetli babam kendisine bir ocak bulmuş ve gündüz çalıştığı çay fabrikasında akşam saatlerinde bizi de yanına alarak pileki mağarasına gidip 3 veya 5 tane yöresel deyim ile ( GOLİ) yuvarlak şekilde taş keserdi. Sonrasında ufaklarını sırtımıza verir; dışarı çıkarttırırdı ve orada rimit ile oymaya başlardı.
Sonra patika yollardan annem sırtına 3 veya 5 tane pileki alarak tepeye kadar yola çıkarırdı ve arabayla İyidere’ye getirilip satılırdı.
Daha önceki yıllara baktığımızda havaların sıcak olması ile birlikte pileki mağarasına çalışmaya gidenlerin evlerinde minci( süt peyniri) bozulur ve içinde kurtlar oluşurdu. Kurtlar teker teker içinden alınarak mısır ekmeği ile pileki mağarasına gidilirdi.
Her evde bir pileki vardı. Pileki ateşin üzerine kızartılır ardından içi toz bezi ile alınır ve hamur, içine konurdu. Üzerine sac ve ateş yakılır mısır ekmeği pişer ve içine tereyağı ve minci konurdu.
Gel de yeme.
Ayağımızda Of lastiği, sırtımızda eski gömlek ve kıçımızda yamalı pantolon. Bir sezon okulu bir çift ayakkabı ile bitirirdik lise çağlarında.
Eski insanlar, eski günler ve o zamanki gençlik; çalışmadan duramazdı.
Babalarımız bizlere kıl aldırmaz. 70’li yıllarda başlayan TV hayatına bizleri katmazdı.
Sabahın erken saatlerinde çay bahçesine, ardından ilkel ve patika yollarla çayları sırtımızda taşırdık. Çay sezonu sonunda odun sezonu başlar ve babam bizi peşine takıp orman kazmaya ve ağaçları devirmeye başlardık.
Bahar ayında yarıcı olarak aldığımız mısır tarlasının kazma ve içindeki fazlalıkları toplama sezonu başlardı. Okul zamanı gelince ise; fener veya şişeli lamba altında ders çalışmak başlardı…
Az kurtlu minci yemedik.
Az çalışmadık ve çalıştırılmadık. Kendi çayımız bittiğinde, zorla başkasına çay toplamaya gönderilirdik.
Neden bunları anlattım, neden tarihe döndüm?
Okuyanlar çoktan anladı bile, şimdiki gençlik!
Son model cep telefonu, babadan kopartılan harçlık..
Çay bahçesine girmek yok, ders çalışmak yok. Şık elbiseler, servislerle okula gitmeler, okulda dayak yemek yok, sırtında yük taşımak yok.
Peki, ne var?
Baba var ya…
Baba eşektir. Baba çalışacak. Eve getirecek. Kira ise kira verecek, değilse elektrik, su, doğal gaz ödeyecek
Eve bilgisayar, çocuklara yeni telefonlar çünkü eskilerin modeli düşük değiştirilecek!
Akşamdan harçlıklar verilecek. Evde her çeşit yemek olacak; çünkü evlatlar beğenmiyor.
Hangimiz çocuğumuza eskiyi anlattık.?
Hangimiz çocuklarımızı çalıştırıyoruz?
Hangimiz bir isteğini iki etmiyoruz?
Buna ben de dahilim. Hepimiz dahiliz.
Hangimiz çocuğumuzu; çay bahçemize, tarlaya veya bağa soktuk, ne iş yaptırdık onlara?
Kocaman hiç.
Ben kurtlu mincileri unutmadım. Ayağımdaki Of lastiğini unutmadım. Kamyona hamal gibi çalışıp Egzozcu Ali’nin ahırından kemre yüklediğimizi unutmadım. Köyde başkalarına, baba zoru ile yevmiyeye gittiğimi unutmadım. Ramazan günü 15 yaşında bir gençken orman kazdığımı unutmadım.
Kısaca hiçbir şey unutmadım.
Bunları çocuklarımıza anlatmayı da unutmadım.
Bugün Gürcü işçiler maalesef bizim çocuklarımızın yerini aldı ve yine maalesef cebimizde kalması gereken para yurt dışına akıyor.
Bizlere yazıklar olsun demekten kendimi alamıyorum.