Yıllarca basın sektöründe görev yaptım.
1983 yılında Türkiye Gazetesi ile başladığım basın hayatında, hemen her gazete ve televizyonda görev yaptım. Bu sürede kendimi geliştirmeyi, insanlığımdan kaybetmemeyi kendime hedef saydım. Kişiliğimden değil, kendimi geliştirmeye çalıştım. Karanlık banyo odasından, daktilodan bugün bilgisayara ve teknolojinin her nimetinden yararlanmasını öğrendim. Kaybetmediğim tek şey ismim ve kişiliğim…
Bunu neden diyorum?
Elbette insan kendini geliştirmeli, dünya hızlı bir şekilde gelişim çağına ayak uydururken bizlerin geride kalması söz konusu bile olamaz.
Ama kişilik önemli…
İnsan makam mevki sahibi olduğunda kişiliği değişmemeli. Koltuk sevdası yüzünden birilerini alaşağı edip, o koltuğa kendini laik görmemeli. Elbette sırası geldiğinde o koltuğu hak ettiğinde alacaktır. Ama bizim insanımızda; bir an önce olsun, ben olayım, o da kimdir, koltuk benim olmalı, makamsa niye ben değilim, gibi kaprisler oluşmakta.
Bu siyasette de aynı, bürokraside de, iş hayatında da hepsinde aynı…
Ben çok insan gördüm. Meslek hayatımda öyle insanları gördüm ki, başladıkların yerin altına indiler. Allah kibirli insanları sevmez. Allah başkasının yerine göz koyanları sevmez. Derler ya dere; 40 yılda bir yatağını bulur. İşte bu misal. Kaprisli ve insanları hor görenler bir gün laik oldukları yere geri dönerler.
Niye bugün bu yazı?
Gerek siyasete, gerek bürokrasi, iş hayatı veya özel sektöre bakalım; kaç insan tanıyoruz ve bulundukları yerlere nasıl geldiler?
Kaç tanesi hak ederek bulunduğu makama hakkı ile geldi?
Peki, koltuk sahibi olan insanlar ne kadar o koltuğu dolduracaklar?
Ne kadar hizmet edebilecekler?
Ne kadar insanlara yardımcı olacaklar?
Ne kadar hakkıyla insanların yanlarında olacaklar?
Şöyle Rize’de makam ve mevki sahibi olan insanlara bir bakalım..
Kaç tanesinden memnunuz?
İş adamlarına da bakalım, siyasetçilere de…
Kaç tanesinden memnunuz ve kaç tanesi hakkıyla işini yapıyor?
Bunlara ben ‘çakal sofrası’ diyorum. Neden çakal sofrası?
Bir gün kaptığın koltuk başkaları tarafından kapılacak, oturduğun makam sana kalmayacak, yaptığın çakallık gibi, karşında bir tilki çıkacak ve o koltuğu senden alacak.
Bunu şöyle bir dörtlükle bağlayalım.
Yan düşme sakın, etraf boşalır,
Bu millet yeniden hemen, hoşlanır.
Yeniyi görünce eski taşlanır,
Koltuğun ismi çakal sofrası.