Elbette yerimden öncelikle memnunum, 1983 yılında kitap, tebeşir pazarlamacısı olarak rahmetli Enver Ören in tavsiyesi ile girdiğim bu meslekte, gazete dağıtımından, abone yapmaya ardından başladığım haberciliğimde 40 yılımı aştım. Bu süre içinde sayısız haberlere, sayısız insanlara dokundum ve imza attım. Kenan Evren ile Ziraat Çay bahçesinde bir araya gelerek sohbet ettik. Ardından Turgut Özal siyaseti ile tanıştım. Rahmetli Mesut Yılmaz ile ilimizde birçok kez birlikte olduk. Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Murat Karayalçın, Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Hüsamettin Cindoruk, Bülent Ecevit, Alpaslan Türkeş, Erdal İnönü ve bu sürede bakanları ile, ardından Cumhurbaşkanı ile tanışmamız 1997 veya 98 yıllarında Handuzu yaylasında tanıştık. O dönemde Belediye Başkanlığından atılmış, cezasını yatmış ve Rize de şu andaki evinin inşaatı başlamıştı. Handüzü yaylasında yağışlı bir havada çadırın içinde kendisi ile Röportaj yaptım ve ertesi gün gazetede “ Tayyip RP yi sildi” başlığı ile Akşam Gazetesinde tam sayfa çıkmıştı. Rize de kaldığı sürede hafta da bir iki kez görüşme imkanımız oldu ve sahil camiinden şehir merkezine kadar 3-5 kişi ile birlikte yürüyerek Deniz Bank yanında ufak çay ocağı önüne oturup simit ve çay yerdik. Aradan 24 yıl falan geçti. O gün 3-5 kişi yürüdüğümüz Tayyip bey bugün 85 milyona hizmet etmekte.
Kemal Kılıçdaroğlu ile ise 2012 Yılı 1 Kasım veya 2 Kasım da Kültür merkezinde tanıştık, o dönem oğlum yeni doğmuştu ve ismini 29 Ekim de doğduğu için Mustafa Kemal koyduğumdan dolayı Mehmet Aslankaya Kılıçdaroğlu na söylemiş ve Kültür merkezindeki programda beni tebrik etmişti. Oğlumun ismini Mustafa Kemal koyduğum için, artık Kılıçdaroğlu Atatürk ün partisinden eser bırakmadığı gerçeği de ortada. Atatürkçü düşünce içinde olanları partiden uzaklaştırdı.
“ Kimin yerinde olmak istemem” başlığı ile girdiğim yazımda elbette Siyasetçilerin yerinde olmak istemem. Hele Cumhurbaşkanının yerinde hiç olmak istemem, Koruma ordusu ile gezmek, ailem ile değil piknik yapmak bir yerde baş başa bile yemek yiyemezsin. Elbette büyük bir sorumluluk altında ve tarihimizden gelen siyasetçilerin akıbetlerinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Hele ülkemizde dik duruş gösteren, ülkesini geliştirmeye yönelik çalışma yapan, ülkenin savunmasından, sanayisine kadar geliştirmek isteyen liderlerin sonunu gördük. Muhsin Yazıcıoğlu, Adnan Kahveci, Turgut Özal in akıbetleri ortada.
Ülkemizde başarıya imza atanların her yönüyle hayatları tehlikede, bir şekilde onları yok etmek isteyen bir ABD ve diş güçler var. Bugün ülkemiz savunma sanayinde, teknolojide, ulaşımda, sağlıkta, eğitim de, her konuda büyük adımlar atmakta. Cumhurbaşkanı Erdoğan in dik duruşu tabii Avrupa nın zoruna gitmekte.
İşte Cumhurbaşkanının yerinde olmak hiç istemem, elbette ülkesini seven, ülkesinin başarısını isteyen, her konuda ülkesini savunan siyasetçilerin çok dikkatli olması gerekiyor. Yemeğinden, içmesine kadar. Gezi programlarından, çevresindeki insanlara kadar herkese dikkat etmesi gerekiyor. Tabii yanında bulundurduğu korumadan, koruma müdürüne kadar, aşçısından, özel kalemine kadar hepsi özenle seçilmesi gerekiyor.
İşte o nedenle asla siyasetçi olmak istemem, hele en büyük koltuk olan Cumhurbaşkanlığı koltuğunu hiç istemem.
Bu koltuğun hedef tahtası olduğunu elbette biliyoruz. Bu koltuk rahat bir koltuk değil, bu koltuk sürekli sallanan, iğneler ile dolu bir koltuk. Asla böyle bir koltuk istemem, Cumhurbaşkanı ile 1998 yılları hatırladığım kadarıyla Deniz Bank yanındaki çay ocağında tahta iskemleye oturmuştuk. Bence o iskemle bugün ki koltuğundan daha rahat.