Takıntılı insanlarımız var, kendi insanımızı bazen eleştirmek zorunda kalıyorum. Çünkü kimse ölümü değil, geleceği düşünmekte. Önceki gün bir yakın dostumun eşini toprağa verdik, cenazesi oldukça kalabalıktı. Son zamanlarda öyle kalabalık insan topluluğu görmemiştim. Tabii cenaze bahanesiyle birçok dost ve arkadaşımızla da burada karşılaştık. Cenaze namazını beklerken dost ve arkadaşlarla sohbet etme şansı bulduk. Tabii konuştuklarımız güncel konular. Günü ve geleceği, ancak bizde geleceği konuşurken yarın sağ olacakmışız gibi konuşuyoruz. Yarın ölecekmiş gibi kimse konuşmadığı gibi aynı hataları bizlerde yapıyoruz.
Eleştiri sadece çevremde ki insanlar için değil, kendim için de geçerli, yarını umut ederken, yarının hayallerini de yaşamıyor değilim. Aslında doğru mu yanlış mı bizde biliyoruz ama hayat onu gerektirmiyor mu?
Hepimizin ruhunda aslında hastalık, tabii bunun içinde kendimi de yazmaktan kaçmıyorum. Hep geleceğe yöneldik, geçmişte kimleri toprağa verdik düşünecek olursak aslında çoğunun hayâlı aklımızda, gerek iyilikleri ile gerek kötülükleri ile, ama daha çok bizler için iyi düşünen insanları zaman zaman konuşmalarımızda ön plana çıkartıyoruz. Bunun yanında kötülüklerde bazen örnek teşkil ediyor.
Geçtiğimiz günlerde bir dostumla otururken bir anımı anlattım, asker dönüşü sabah 6 da sahil yolundan indim ve 7-800 metre yürüdükten sonra köyün muhtarlık aracı geldi, içinde 3 kişi vardı, ben de asker elbisesi ile elimde çantam ile yürürken araç durdu ve bindim. Cebimde kalan son 50 TL yi uzattığımda almıştı. İşte unutamadığım anılarımdan biri ve bu içimde bir ukde olarak kalmıştı.
Ankara – Rize yolculuğumda cebimde ki son paraydı ve yolda yemek yemeyerek geliyordum. Bugün Gönül Mobilyanın sahibi zorla yemeğe getirmişti ve yedirmişti, kendi köyümün o dönemde ki muhtarı muhtarlık aracı ile son paramı almıştı. Tabii insanlar ne iyiliği, ne de kötülüğü unutabilir. Bazı konular takıntı olabilir, ama nedenine bakmak gerek.
Bölgesel, köy sel, Arabacılık gibi takıntılar olabilir, ama bireysel takıntılar her zaman zarar vermiş değil mi. İşte bu takıntılar bazen kin, bazen nefret olarak insan beyninde yer eder. Hepimizin bir eksikliği mutlaka vardır. Ama takıntılı olmamak gerek. Yaşanan konular yaşandığı yerde kalmalı, beynimizde kalmalı, günü beklenmeli ve günü geldiğinde gereği ders olarak verilmeli. Ne kin, ne nefret çözüm değil.
Hemen hepimizin başından geçen bazı olaylar mutlaka vardır, yukarıda bahsettiğim konu 1982 yılında yaşadığım bir olaydı, aradan 37 yıl geçti ve o olayı sadece beynimin bir köşesine sakladım. Hanı derler ya “ Sakla samanı gelir zamanı” zamanı geldi ve geçti, ancak beyinden asla silinmedi. İnsanlar en çok üzüldükleri konuların başında yakın dostlarından kazık yemek değil mi? İşte o insan ruhunu hasta eder, işte o insana dokunur. Ne diyelim insanca yaşamayı Allah nasip etsin.