Çok kritik bir dönemden geçiyoruz, halen enkaz altından insanlar çıkartılıyor. Her müzice olayları yaşıyoruz. Kayseri de vatandaşlar sokaklara dökülerek depremzedelere bir çorba su, çay verebilmek için ellerinde pankartlarla araçları durduruyor. Yol üzerinde vatandaş işletmeyi depremzedeler için restoran haline getirdi. Ünlü şefler deprem bölgelerinde insanlara sıcak vermek için yarış içinde, dünyanın çeşitli ülkelerinde Hristiyanlar, onların çocukları bile yardım edebilmek için Türk konsolosluklarına koşuyor. Dünyanın diğer ucundan bile yardımların yapıldığı ülkemizde, herkes bir yerden tutmaya çalışıyor.
Bizler ekran başında ne yapabiliriz diye bu insanlarımız için düşünüyoruz, ben Rize valisine Whatsap tan yazarak köydeki evimi 4-5 kişilik aileye vermeye hazır olduğumu ne kadar kalmak isterlerse kalabilirler dedim. Bölgede iklim şartları belli, kurtarma ekipleri gece gün demeden “Bir can daha “ diyerek hayatlarını tehlikeye atarak enkaz altında tüneller açarak canlı insanlara ulaşmaya çalışıyorlar. Devlet tüm gücünü bu bölgelere sevk etmiş. Askerimiz, polisimiz, Özel kurtarma ekipleri, AFAD ekipleri ve ülke olarak kalbimiz, gönlümüz, tüm varlığımız ile bu bölgelerdeyiz.
Önceki akşam Dünya TV lerine bir göz atayım dedim ve tüm kanallarda ülkemizde yaşanan deprem haberleri veriliyor. İnsanların mağduriyetleri anlatılıyor. Tüm dünya ne yapabiliriz derdine düşerken, bazı ülkemizde yayın yapan amaçları belli olmayan, ŞEREFSİZ bile diyemeyeceğim, çünkü o isim de o hakarette insana yapılır. Bunlar insan bile olamayacak, unvan takamadığım bu haysiyetsizler halen bir büyük çuval pirinç içinde taş aramaya çalışıyorlar.
Önceki akşam TV1 kanalında kendisini araştırmacı diye adlandıran, Gürcü dilinde Şuluha bile diyemeyeceğim meymenetsiz yorumcu veya kendini bilgin olarak adlandıran bu insanlara hayret ediyorum.
Bu tür insanlar neyin peşinde, bu ülkede tüm insanlar el ele vermişken, birlik ve beraberliği bu acı ile birlikte sağlarken, halen bir dağı iğne ile kazmaya çalışan bu mahlukatlar için aslında Rize dilini kullanmak gerek. Ama maalesef terbiyeyi bir yana bıraktım, gazetede bu kelimeleri yazamıyorum.
Siyaset zamanı değil, insanlar halen enkaz altından çıkartılmayı çalışılıyor ise çözüm üretmek zamanı, bazı kanallarda YURTLAR neden depremzedelere verildi. Çocukların okuma hakkı elinden alındı, bu çocuklar bizim ve çocukların eğitim hakkı alınmamalı diye yorum yapanlar var. Önce onlara hak verdim. Gerçeği söylüyorlar diye düşündüm, peki turizm döneminde depremzedelere kapılarını açan otel sahipleri ne kadar bunu sürdürebilecek. Özel konutlar ne kadar bu insanları barındıracak. Devlet bunların hepsini düşünerek hareket etmek zorunda. Depremde bir şehir değil, 10 veya 20 bin kişi değil etkilenen. 10 il ve 13 Milyon insandan bahsediliyor. Birçok ülkenin nüfusundan daha fazla bir insan topluluğundan bahsediyoruz.
Devlet olmanın özelliği burada, devlet yarını görmek zorunda, devlet insanlarını mağdur etmemek zorunda. Bazı zihinlerin bunu anlaması kolay değil.
Elbette bizlerde çocuklarımızın eğitimine devam etmesin isteriz, ancak ortada az bir nüfus yok, ortada ülkenin 5 da bir nüfusu var ve bu nüfusu barındırmak kolay değil.
Bunun altında başka emeller peşinde olan insanlar var, işte bu insan benzerlerinin biraz olsun geniş çaplı düşünmesini istiyorum.
Kendilerine sorular sorup, karşılığını kendilerinin vermesini istiyorum. Bu insanlarımızı sokağa bırakamayız. Sokağa bıraktığımız anda işte terörün, hırsızlığın her türlü belanın ortaya çıktığı an demektir.
Elbette müteahhitleri devlet denetleyecek, Belediyeleri denetleyecek ve kimler ruhsat verdi bunların sorumluları ortaya çıkacak. Ama halen yer altında insanlar varken ve her an yeni insanlar bir umut çıkarken devlet aleyhine konuşmak doğru değil. Bugün en çok yıkımın olduğu yer HATAY ve burada ruhsat veren hangi partili olduğu değerlendirilmeli. Ama artık bu değerlendirmeleri yapmanın zamanı ve yeri değil.