Galiba eski eğitimi özlemeye başladım, bir disiplin, bir saygı, bir sevgi ve daha çok yaşatılan gelenek ve görenekler ile birlikte kültürümüz vardı.
Dijital dünya eğitimi bozdu, belki çocuklar üzerinde aradıklarını bulma yönünde etkisi var ancak dijitalleşme gittikçe tehlikeli olmaya başladı.
Maalesef her ne kadar mücadele etsek de çocuklarımızı bu bağımlılıktan kurtaramıyoruz. Geleceğimizi kendi ellerimiz ile tehlikeye atıyoruz.
Geçmişi hatırlıyorum,, ilkokulda öğretmen korkumuz, ders yapmama korkumuz, öğretmenin dayak korkusu, hele siyah önlük ve yakalığımız vardı.
Ders yapmama şansımız hiç yoktu. Hele okul bahçelerinde beden derslerinde mendil kapmaca, çuval yarışı, doğa gezileri, sportif etkinlikler ve yılsonlarında ise okul tarafından yapılan Piyes veya tiyatro etkinliklerini hiç unutamam.
Belki yokluk vardı, belki istediğimiz teknoloji yoktu, belki okulda öğretmenden dayak yeme korkusu vardı. Ama eğitim o imkânlara rağmen kaliteliydi.
Ortaokul çağlarında şapkalarımız ve serbest kıyafetlerimiz vardı. Belki yine bazı derslerimiz boş geçiyordu. Ama eğitimde bir disiplin, bir saygı ve bir sevgi vardı. Bugün Rize Lisesi Mezunları diye bir platformda eski mezunlar zaman zaman bir araya gelerek günlerini, hatıralarını ve o günleri yaşayabiliyorlar.
Geçtiğimiz gün Ticaret Meslek lisesinde veliler toplantısına katıldım. Okul müdürü eğitimdeki sorunlardan bahsetti. Devamsızlıklar ve çocukların dijital ortamdan uzak tutulmaları ile var olan internet bağlantısının çocuklar üzerine yaptığı etkilerden söz etti.
Bu tür konuları hemen hemen her okul idarecileri yapmakta, tehlike bu kadar büyük iken, mutlaka bunun önlemleri alınmalı.
Bu toplantıda bir konuşmada veli olarak ben yaptım, değindiğim konu ise eğitim yuvasının 4 duvar arasında olmaması. Çocukların 4 duvar arasında gördüğü eğitimin çocuklara pek faydası olmadığını ve çocukların mutlaka sosyal ve kültürel etkinliklerinin olması gerektiğine değindim.
Çocuk okulu sevmeli, öğretmeni sevmeli, dersi öğretmen sevdirmeli. Bugün hayatta olan ve Lise 2 sınıftayken ücretli olarak okulumuza gelen Köksal İstif (Eczacı) yı her yerde örnek veriyorum.
O dönemlerde sağ sol çatışmaları vardı. Biyoloji dersinden ilk dersimize giren Köksal İstif 40 kişilik sınıfta şöyle bizi bir süzdükten sonra sınıf başkanı kim diye sordu, bunun üzerine ayağa kalkarak “Ben “ dedikten sonra bana “ Git kantinden pohaça al” diyerek para verdi. Tüm arkadaşlarıma alıp geldim ve dağıttım. Sonra dersimizin konusunu bana okuttu ve sordu” Arkadaşlar anladınız mı?” pek fazla anlayan yoktu, bir kez daha bir arkadaşım okudu ve bunun üzerine kendisi dersi anlattı.
Şunu söyleyeyim kafamın hiç almadığı bir ders idi, Koksal hoca anlattı ve dersi anlamıştım. Hiçbir derse çalışmamama rağmen bu derse büyük önem vermeye başladım.
Bunu neden anlattım,, çocuk öğretmeni severse, dersi de sever, önemli olan öğretmenlerimizin çocuklara yaklaşımları.
Elbette ailelerinde büyük sorumluluğu var, çocukların durumunu öğrenmek, öğretmenlerle istişare etmek zorundalar. Daha iki gün önce Ankara’da iki genç kızımız parkta baygın bulundu ve maalesef 14 yaşındaki kızımız hataya gözlerini yumdu. Aldıkları alkolün etkisi ile, bu tür durumlara yaşamak zorunda değiliz. Bugün okullarımızın önlerinde Polis neden bekliyor. Tehlike büyük ve maalesef çocuk yaşta gençlerimiz uyuşturucu tuzağına düşürülüyor.
Eğitim mutlaka gözden geçirilmeli, her ilin kültürü, gelenekleri mutlaka okullarda yaşatılmalı, çocuklarımız 4 duvar arasında zorunlu eğitime tabi tutulmamalı, onların sosyal ve kültürel etkinliklere katılımları sağlanmalı.
 

