Önceki gün Çaykur ile sözleşmesi olan ancak 100 ton kadar çöp alıp, geresini alamayan Kayserili iş kadını Ayşe Coşkun beni aradı, olayları teker teker anlattı ve ses kaydını gönderdi. Bu ses kaydında görüşmek istediği Eski Bakan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hayatı Yazıcı ya attığı sesli mesaj vardı.
Aynı sesli mesajı bana attı, olay şu; Çaykur ile 2,5 ay önce sözleşme imzalayarak Katı atık ve Solucan gübresi fabrikası kurmak için Cumhurbaşkanımızın eşi ile görüşmüş ve KUR onayını almıştı. Adımları teker teker atarak Çaykur ile sözleşme imzaladı. Sözleşmeyi okudum, çöplerin ikinci bir şahsa satılması veya amaç dışında kullanılması halinde Çaykur satılan fiyatın 20 katı kadar tazminat alabilecek.
Buraya kadar tamam.
100 Ton çöp almış ve kiraladığı depoda tutuyor, 1000 tonluk anlaşma gereği iş kadını gerisini istemiş, anlaşmada çay kampanyası süresince çöpler teslim edilecek, tabii kampanya bitiyor ve Çaykur Genel Müdür vekili Yusuf Ziya Alım Rize de çöp konusunda yaptığı bazı anlaşmalara Rizeliler uymamış ve ikinci bir şahsa çöpler satılmış.
Çaykur o kişilere çöp vermeyi kesti, ancak çöp vermeyi kestiği bu kadın da var, kadın yanlış yapmadığını yaptığında çöp verilmemesini istiyor, bunun yanında sözleşmede tutan 900 tonluk çöpünü de istiyor.
Ancak Genel Müdür vekili burada haksız bir iptal inadı yürütüyor. Hani özel sektörün olur, kendi fabrikan olur vermeyebilirsin, karşı taraf dava açar, burada devletin bir kurumunu temsil ediyorsun ve başkasının yanlışını, bu kadına yüklemenin faydası ne?
İş bağlantıları yapan, gübre satacağı yerleri belirleyen, makine siparişi vererek müşterilerinden aldığı peşin paraları yatırıma çeviren kadının suçu ne?
Kadıncağız zor durumda kaldı, Devlete güvendim diyor, devlet beni boşanma aşamasına getirdi diyor. Onun tarafından baktığımızda haklı tarafı çok.
Çaykur tarafından baktığımızda Çaykur güvenilir kişilerle sözleşme yapmamış, tabii bazı kişiler aldıkları çöp çayları başka kişilere satarak çöp çapların yeniden piyasaya çay olarak çıkması sağlanmış. Ama burada Yaş ile kuru ayrılmalı, Bir devlet kurumunun bunu ayıramayacak kadar kabiliyeti yoksa tabii söylenecek bir şey yok.
Eşi ile arası açılan ve evinde huzur bulamayan 4 çocuk annesinin ağzından çıkan son söz şu” Eşimden boşanma aşamasına geldim, devlete güvendim, devlet beni yüz üstü bıraktı, borç batağına girdim. Eşim beni boşayacak ve evde huzurum yok, burada kendimi aklayamazsam yapacağım tek şey, boğazıma ip bağlayarak mektup bırakıp canıma kıymak olacak” diyor.
Peki, sorumlu kim olacak sizce?
Yazı yukarıda, gerçekler ortada, bu sorumluluğu alacak olan kişiler ve isimler belli, peki sonra vicdan azabı çekilmeyecek mi, Devletin denetlemesi var, istediği şekilde verdiği ürünü sonuna kadar denetleyebilir. Burada ortada bir yuva var ve gözü yaşlı bir anne var, gerisi vicdanlara kalmış.