Ekrem Karadeniz, çeşitli yayın organlarında neşredilen araştırma ve makaleleriyle de Türk musikisine hizmet etmiş bir sanatkâr sahaftır. Babası Avukat, sahaf, mütercim Mustafa Hulusi Karadeniz, Rize Ticaret odası Başkanlığı görevinde bulundu. 1912 yılında Batum´dan getirdiği çay tohumlarını evinin bahçesine ekerek Rize´de ilk çay üretim denemesini yaptı. Ziraat vekaletine başvurarak Rize Mebusları Esat Özoğuz, Ekrem Rize ve vekalet müşteşarı Ali Rıza Erten´in katkıları ile 1924 yılında TBMM´den Çay Kanunu çıkarılmasını sağladı.
EKREM KARADENİZ’IN MÜZİK DÜNYASINDA EMEĞİ ÇOKTU
Ekrem Karadeniz 14 Şubat 1904 tarihinde Rize'de doğdu. Babası Avukat ve Sahaf Mustafa Hulusi Bey, annesi Zehra Hanım'dır. Rize'deki öğreniminin ardından girdiği İstanbul Erkek Lisesi'nden mezun olduktan sonra 19 Ağustos 1934 tarihinde İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bu arada 1 Kasım 1927 tarihinde Tütün İnhisarı Muhasebesi'nde başladığı memuriyetine müfettişlik görevine kadar devam etti. Vazifedeyken geçirdiği bir kaza sonucu görme yeteneğini büyük ölçüde kaybettiğinden 17 Şubat 1944 tarihinde malulen emekliye ayrıldı. Hayatının bundan sonraki kısmını Beyazıt'ta Sahaflar Çarşısı'ndaki dükkânında sahaflık yaparak ve bir ara kanun dersleri vererek sürdürdü. 17 Ekim 1981 tarihinde İstanbul'da vefat etti ve Merkezefendi Kozlu Mezarlığı'na defnedildi.
ESERLER BIRAKTI
Türk musikisinin son dönem nazariyatçıları arasında önemli bir yeri olan Ekrem Karadeniz, ilk musiki bilgilerini, on on bir yaşlarında iken ud dersleri aldığı Sotiri adlı bir hocadan edindi. Daha sonra kanun ve keman dersleri aldıysa da kanunu tercih etti. 1930 yılında İbnülemin Mahmud Kemal'in evinde tanıştığı musikişinas Abdülkadir Töre ile başlayan hoca-talebe ilişkisi hocasının 1946 yılındaki vefatına kadar sürdü. Bu arada Abdülkadir Töre tarafından Cerrahpaşa'da açılan Gülşen-i Mûsikî adlı okula giderek kendini yetiştirdi. 1941 yılında Şehzadebaşı’ndaki Letafet Apartmanı’nda çalışmalarına başlayan Türk Musikisini Koruma Cemiyeti'nin kurucuları arasında yer aldı. Karadeniz, musikideki esas ününü, hocası ile devam ettirdiği nazariyat çalışmalarıyla elde etmiştir. Türk musikisi nazariyatı konusunda Abdülkadir Töre ile beraber hazırlamaya başladıkları "Esâsât-ı Mûsikiyye ve Türk MûsikisindeTerakkî ve Tekâmül " adlı çalışma Töre'nin vefatı üzerine Karadeniz tarafından sürdürülerek 1965 yılında tamamlandı. Arel- Ezgi sisteminden farklı, kırk bir aralıklı bir dizi temeline dayanan Töre'nin ses sistemi çerçevesinde şekillenen bu eser “Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları” adıyla 1983 yılında yayımlanmıştır. Töre'ye ithaf ettiği kitabın önsözünde Karadeniz, eserin hocasının çizdiği plana uygun olarak hazırlandığını söyleyerek kitabın özünün Töre'ye ait olduğunu belirtmiştir.
TÜRK MÜZİKİSİ TARİHİNE GEÇTİ
Karadeniz'in sahip olduğu çok zengin bir nota koleksiyonu 1984 yılında Süleymaniye Kütüphanesi'ne bağışlanmıştır. Hayatta iken kendisinden temin edilen Abdülkadir Töre koleksiyonundaki dini eserlerin bir kısmı, “Türk Mûsıkîsi Klasikleri İlâhiler” adıyla Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı tarafından beş cilt halinde yayınlanmıştır. Ekrem Karadeniz, çeşitli yayın organlarında neşredilen araştırma ve makaleleriyle de Türk musikisine hizmet etmiş bir sanatkârdır. 1945-50 yılları arasında Tanın ve Yeni Sabah gazeteleriyle Musiki Mecmuası, Türk Musikisi Dergisi, Türk Kültürü gibi yayınlarda Türk musikisi tarihi ve nazariyatıyla ilgili birçok makalesi çıkmış, bu çalışmalarında özellikle eşi Nefise Hanım onun en büyük yardımcısı olmuştur. Bilhassa Türk Musikisi Dergisi'nde Mehmet Suphi Ezgi, Muhyiddin Erev ve Ekrem Karadeniz arasında Türk musikisi ses sistemi konusundaki yazışmalarda (1950) ileri sürülen fikirler musiki araştırmacıları tarafından mutlaka değerlendirilmelidir. Son zamanlarda unutulmaya yüz tutmuş Necd-i Hüseynî makamını canlandırmadaki gayretleriyle bilinen Karadeniz'in saz semaisi, sirto, şarkı ve ilahi formlarında kendi ifadesine göre otuza yakın bestesi bulunmaktadır. Bestelediği ilk eser, "Gözü dünya mı görür âşık-ı dîdar olanın" mısraı ile başlayan Hüseynî şarkısıdır.
MURAT BARDAKÇI’NIN KALEMİNDEN EKREM KARADENİZ
Ünlü Tarihçi Murat Bardakçı; Ekrem Karadeniz’in “Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları” isimli kitabının girişinde hocasının biyografisine ve onunla olan hatıralarına geniş yer verir.
12 NUMARALI DÜKKAN
Türk Müziği’nde nazariyatlılar zincirinin günümüzdeki son halkasını oluşturan Ekrem Karadeniz, yaklaşık 30 yıllık bir çalışmayla hazırladığı kitabının basılışını göremeyerek 17 Ekim 1981 günü aramızdan ayrıldı. Rize’nin tanınmış kişilerinden Mustafa Hulûsi Bey’le Zehra Hanım’ın beş çocuğundan en büyüğü olan Ekrem Hulûsi Karadeniz, 14 Şubat 1904’de Rize’de dünyaya geldi. Aile adı eski kayıtlarda “Hasan Efendi Oğulları” şeklinde geçen Karadeniz’in soy kütüğü şöyle bir sıra izler:“Kara Süleyman Efendi (16. yy) - Müsellim Haşan Efendi-Süleyman Efendi-Hüseyin Efendi-Gemi Ustası Molla Tahir-Sorgu yargıcı Salih Bey-Avukat ve sahaf Mustafa Hulûsi Bey - Ekrem Karadeniz”. İlk ve ortaokulu Rize’de okuyan Ekrem Karadeniz, İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra 19 Ağustos 1934’de İstanbul Hukuk Fakültesi’nden “Pekiyi” dereceyle mezun oldu. 1 Kasım 1927 tarihinde Tütün İnhisarı Muhasebesi’nde çalışmaya başladı, daha sonra İnhisarlar Müfettişliği’ne getirildi. Yaptığı bir inceleme gezisi sırasında geçirdiği bir kaza sonucu göz sinirlerinin donması nedeniyle görme yeteneğini kaybettiğinden, 17 Şubat 1944’de malulen emekliye ayrıldı. Bu tarihten kısa bir süre sonra Beyazıt Sahaflar Çarşısı’ndaki 12 numaralı dükkânında sahaflık yapmaya başlayan Ekrem Karadeniz, bu uğraşını ömrünün sonuna kadar sürdürdü.
EN ZENGİN NOTA KOLEKSİYONERİ
Karadeniz’in müzik yaşamı ilkokul yıllarına dek uzar. 10-11 yaşındayken Sotiri adlı bir hocadan ud dersleri almaya başladı. Daha sonra keman ve kanun üzerinde de çalıştı ve bu sonuncusunu kendisine asıl saz olarak seçti. Ekrem Karadeniz’in müzikte asıl önemini oluşturan nazariyatçılığı, 1930 yılı ilkbaharında İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın evinde Abdülkadir Töre’yle karşılaşmasıyla başlar. Töre ile Karadeniz’in çalışmaları, Abdülkadir Bey’in 1946’daki ölümüne kadar sürdü. Müzik nazariyatı konusunda 41 aralıklı bir dizi temeline dayanan Abdülkadir Töre’nin oluşturmaya çalıştığı sistem Ekrem Karadeniz tarafından gerçekleştirilerek bu kitapta anlatılan biçimi aldı. Kitabının yanısıra besteleri, çeşitli yayın organlarında yer almış çok sayıda makale ve incelemeleriyle kongre ve bilimsel toplantılara sunulmuştur. Bildirileri de olan Ekrem Karadeniz’in çalışmalarındaki en büyük yardımcısı, kendisi gibi müzisyen ve Abdülkadir Töre’nin öğrencisi olan eşi Nefise Karadeniz’di. Karadeniz hocasından kendisine geçen ve sonradan topladıklarıyla daha da genişlettiği, ülkemizdeki en zengin nota koleksiyonlarından birine de sahipti. Genç denilebilecek bir yaşta görme yeteneğinin hemen tümünü kaybetmesi, Karadeniz’in gücü oranında daha fazla ürün vermesini engelleyen en büyük etken olmuştur. 17 Ekim 1981 günü müzisyenlerin uğrak yeri olan Sahaflar Çarşısı’ndaki dükkânında bir beyin kanaması sonucunda vefat etmiştir.
BABASI MUSTAFA HULUSİ KARADENİZ
RİZE’YE ÇAYI İLK O GETİRDİ
1879 yılında Rize'de doğdu. İyi derecede Farsça bilen, sahaflık, avukatlık ve tercümanlık yapan bir bilgindi. 3 Mart 1949 tarihinde 70 yaşında vefat etti.
BATUM’DAN ALDIĞI ÇAY TOHUMLARINI CEKETİNİN CEBİNDE GETİRDİ
Türk çaycılığının pratik anlamda bireysel girişimleri saptanabilen ilk aktörüdür Hulusi Bey. Rize Ticaret Odası Reisi Hulusi Bey, Rize ile Batum'un iklim şartlarının benzerliğini göz önüne alarak 1912 yılında Batum'dan ceketinin cebinde getirdiği çay tohumlarıyla Rize’deki evinin bahçesinde ilk çay ekimini yaptı.
ÇAYA VERİLEN GÖNÜL
Hulusi Bey'in çalışmaları kısa sürede meyvesini verdi ve çay filizleri yükselmeye başladı. Tam bu sırada Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ve Rize'nin Ruslar tarafından işgali üzerine Hulusi Bey Tekirdağ’a göç etmek zorunda kaldı, çalışmaları da sekteye uğradı. Beş yıl sonra 1919 yılında bölgeye geri döndüğünde çay konusuna eğilmeye devam etti. Hulusi Bey, deneyimlerinin sonucunu Hariciye Nezareti'ne ve ayrıca Halkalı Ziraat Mektebi hocalarından Ali Rıza Bey'e takdim etmiştir.
İLK BİLİNÇLİ ÇAY GİRİŞİMİ
O tarihlerde halk arasında çayın hudayinabit, yani kendiliğinden yetişen bir bitki olduğunu kabul edip, insan eliyle yetişeceğine şans tanımayan yaygın bir kanaat vardı. Bu bakımdan Hulusi Bey'in girişimi, böyle menfi düşünceleri çürüten bir cevap niteliği taşımasından dolayı önemlidir. Ayrıca bilimsel etütler ışığında bölgenin toprak ve iklim özelliklerinin uygunluğu göz önüne alınarak böyle bir çalışmaya girişilmesi, bunun 20.yüzyılın ilk bilinçli çaycılık girişimlerinden biri olarak nitelendirilmesini gerektiriyor.
KARADENİZ SAHAF
Soyadı kanunuyla Karadeniz soyadını alan Hulusi Bey, 1929 yılında İstanbul'a taşındı. Bu tarihe kadar Rize'de yapılan çaycılık çalışmalarına ve 1924'de çıkarılan ilgili çay kanunu ile ilgili çalışmalara katılma fırsatı bulur. O zamana kadar kendi kütüphanesinde biriktirdiği kitaplarla Beyazıt'ta bir sahaf dükkânı açtı. Edip yönüyle de tanınan Hulusi Karadeniz, Arapça ve Farsçadan bazı kitapları tercüme etmiştir. Mevlana'nın Mecalis-i Seb'a-i Mevlana eserini Yedi Öğüt adıyla Türkçeye kazandırmıştır.
ÇAY DESTANI
(Erkek)
Başında yeşil yaprak koynunda bir demet gül
Görünce âşık oldu sana bu deli gönül
Tatlısın hülya gibi söylesen nerelisin
Gül kokuyor her yanın sanki bahar yelisin
(Kız)
Benim adıma derler Al bayrağın yıldızı
Şöhretimi sorarsan yurdun en güzel kızı
Rize'dir benim yurdum bahara benzer kışım
Hind bahçeleri gibi çay kokar içim-dışım
(Erkek)
İnce kalem kaşların kemençe yayı gibi
Kırmızı dudakların Rize'nin çayı gibi
Ağzına kadar doldur bardağı kana kana
İç çayı soğutmadan dudağın yana yana
(Kız)
Yanağımın yanında gül bile sönük kalır
İçtiğin çay rengini dudaklarımdan alır
Dudağım gibi derler kirazımın rengini
Bir yerde bulamazsın armudumun dengini
(Erkek)
Tepemde esen rüzgâr taze yeşil çay kokar
Âb-ı hayat dediğin çeşmelerimden akar
Başım gibi dumanlı göklerim denizlerim
Yeşil bahçelerimde bilsen neler gizlerim
(Kız)
Elmamın çileğimin yanağım gibi alı
Dilim gibi tatlıdır çiçeklerimin balı
Plajlara mı benzer semtimizin yalısı
Yanağımdan tatlıdır bahçemin şeftalisi
(Erkek)
Bir başka mûsikîdir bülbülümün feryadı
Şekerde bile yoktur meyvelerimin tadı
Dutlarım parmak parmak yeşil can eriklerim
Gelsin de yesin diye sevgilimi beklerim
(Kız)
Yola bakan gözlerim sularım kadar berrak
Gecelerimden siyah yıldızlarımdan parlak
Beğendinse Rize'yi gel bizde misafir kal
İkram edeyim sana mandalina portakal
(Birlikte)
Kaynasın semaverler bardaklara dolsun çay
Halka olun uşaklar çevirelim sık – saray
Fatih Sultan KAR / İST.