• 20 Nisan 2024 Cumartesi
  • Rize AÇIK
  • 00:00
    20 Nisan 2024 İmsak: Güneş: Öğle: İkindi: Akşam: Yatsı:

Rizespor’un unutulmazı, yetenek avcısı: Cevat Öztürk

*Her antrenör gidişinde ‘Cevat gel takımın başına’ derlerdi. Ben de memleketime hizmetten geri kalmazdım.

Rizespor’un unutulmazı, yetenek avcısı: Cevat Öztürk

Fatih Sultan KAR

Aradığım kaleciyi buldum

*Çok kaleci aradım. Bir türlü bulamıyordum. Bir gün baktım kalenin arkasında bir çocuk duruyor. Dedim, sen kalecilik yapar mısın? ‘Yaparım’ deyince bir iki şut çektim. Farklıydı. ‘Aradığım kaleciyi buldum!’ diye bağırdım. O çocuk Sinan Yenigün’dü.

Zor zamanda elini hep taşın altına koydu

Cevat Öztürk adı, Rizespor tarihinde özel bir yere sahiptir. Takım ne zaman teknik direktörsüz kalsa bir nefer gibi imdada yetişirdi. Türk futboluna pek çok yıldız kazandıran, aynı zamanda Rize’de sporun gelişmesine büyük katkıları olan Cevat Öztürk’le hatıralarını ve Rizespor’u konuşmuştuk. Kendisini bir kez daha rahmetle anarken yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum.

Çocukluğumun bir bölümü Borçka’da geçti

Söze başlarken biraz ailenizden ve çocukluğunuzdan bahsedelim, ne dersiniz?

Babam Hadi, annem Hatice’dir. Rize’nin en eski ve köklü esnaflarından birinin oğluyum. Babamın Rize’de bakkaliyesi vardı.1939 yılında mayısını birinde doğdum. Kökenimiz olarak Rize merkez Kavaklı mahallesidir. Çocukluğumun bir bölümü babamın işi dolayısıyla Borçka’da geçti. Fırsat buldukça Rize’ye gidiyorduk.

Bir süre pişmek gerekiyordu

Futbolla nasıl başladınız?

Her çocuk gibi mahallede top oynayarak başladım Bizim zamanımızda

top oynayacak alan boldu. Düşünün mesela Tevfik İleri sahası (Buhti’nin duzi), eski sanat okulunun sahası, Kurtuluş okulunun bulunduğu yerde futbol sahası vardı.  Nüfus yoktu, araba yoktu. Yollarda bile top oynardık. 1954 yılında mahalleden arkadaşlar top oynarken Güneşspor’dan  Burak Kumbasar bizi gördü. Gel dedi, sana  Güneşspor’dan lisans çıkartalım.  Biz de gittik işte. Lisansı çıkarttılar.  Antrenmana başladık. 1954-55 senesinden beri lisanslı olarak topa başladık, ama ilk zamanlar oynamadım. 1956’dan sonra başladım top oynamaya. Zaten o zamanlar usul öyleydi. bir süre pişmen gerekiyordu.

Maçlar çok çekişmeli geçerdi

Güneşspor’da sizi kim çalıştırıyordu?

Biz ortaokulda okuyorduk. O yıllarda ortaokulu bitirmeyenlere top lisansı çıkmazdı. Bu yüzden önce ortaokulu bitirmek gerekiyordu. Bense top peşinde koşmaktan ortaokulu daha bitirmiş değildim. Güneşspor’da top oynayayım diye okulu bıraktım. O zamanlarda bizi rahmetli avukat Murat Kumbasar’ın,  kendisi gibi avukat olan ağabeyi Osman Kumbasar çalıştırırdı. Fener Gençlik ilğ Güneşspor arasında müthiş rekabet vardı. Bir nevi Galatarasay - Fenerbahçe gibi. Maçlara üç ay kala iddiaya girerdik, kim yenecek diye. Fener  de güçlüydü biz de güçlüydük.

Güneşspor’un tartışılmaz bir üstünlüğü vardı

Zaman gelir biz kazanır, zaman gelir onlar kazanırdı. Fakat çoğunlukla Güneşspor  şampiyon olmuştur. Fener Gençlik’te Recep Kulak hoca, Sedat Hüseyinoğlu gibi iyi topçular vardı. Fakat bizde de iyi topçular vardı. Bizde Şenol vardı, Tuncay Mataracı vardı. Güngör Ketenci vardı, ben vardım, Recep Ayvaz vardı.

Çok transfer teklifi aldım

Çayspor’da da oynadınız ?

1963-64 sezonunda temmuz ayında Çayspor’a transfer oldum.  Askerden yeni gelmiştim. Güneşspor, kaleci olarak daha sonra Fenerbehçe’de devleşerek ‘Manchester fatihi’ olarak anılacak Yavuz Şimşek’i almıştı. Onunla karşılıklı oynadık. Güneşspor’dan sonra Balıkesir’de asker iken Kara Gücü’nde oynadım. O zamanlar profesyonellik yoktu. Mahalli profesyonellik vardı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de. Bize o zamanlar çok teklifler geldi İzmir’den, fakat fazla da para vermiyorlardı. Biz yine de memleketimize dönmeye karar verdik. Güneşspor’a geldim. O sezon oynadıktan sonra 1963-64 sezonunda Çayspor’a transfer oldum. O sene Çayspor şampiyon oldu, iyi bir kadromuz vardı.

Çayspor güçlüydü

Çayspor, devlet iktisadi teşekkülü takımı olmanın avantajlarını kullanırdı

Çayspor bir devlet iktisadi teşekkülüdür. Bu nedenle müdürler gider, yerine başkaları gelir, hevesli olanın zamanında iyi transferler olur iyi de oyun çıkardı. Bizde Sami vardı, Süreyya vardı, Sedat Hüseyinoğlu vardı bunlar hepsi gitti mesela. Takım zayıf duruma düştü, para da yoktu o zaman. 1965-66’larda Çayspor antrenörsüz kaldı, ben başladım çalıştırmaya. Ondan sonra öyle devam ettik. Hem futbol oynadım, hem antrenörlük yaptım. Bu 1972’ye kadar sürdü.

Şampiyonluk elimizden alındı

Rizepor maceranız bundan sonra mı başlıyor?

Rizespor’un üçüncü ligde ikinci senesi olacaktı. O sene puanımız silindi, şampiyonluğumuz sayılmadı. Ertesi sene şampiyon olduk. 1973-74 sezonunda Abdullah Baliç vardı, Faruk Özak... Onlar sonradan geldiler. Abdullah Baliç’i yola koyduktan sonra ‘Cevat gel takımı çalıştır’ dediler. Biz de gittik, işte ne biliyorsak onu ortaya koyduk. O yıl takımda Hüseyin, Mehmet Cemil, Cengiz gibi çok başarılı isimler vardı.

 

Her antrenör gidişinde ‘Cevat gel takımın başına’ derlerdi

Cevat Öztürk’ün görev yaptığı dönemde bir yanda komutan disiplini bir yanda büyük bir sevgi vardı. Bu otoriteyi sağladınız?

Disiplinin olmadığı yerde ne huzur olur ne başarı. Bu disiplini sevgiyle beraber kardeşlik büyüklük yaparak sağlayacaksın. Antrenörlüğe başladığım yıllarda Rizespor’da bir alt yapı oluşturdum. Her antrenör gidişinde, ‘Cevat gel takımın başına’ derlerdi. Ben de memleketime hizmetten geri kalamazdım. Benim için şanslı derlerdi. Tabii şans olur, lazımdır ama bir yere kadar. Ne olurdu mesala Rizespor, İstanbul’a bir maça gider, (o zaman 3. ligdeyiz) mağlup olur gelir. Ben geldiğim zaman takımı motive etmek için futbolcunun yanına oturur anlatırdım: ‘Hüseyin bak, bir evvelki maçta takım mağlup oldu. İstanbul’da bu kadar seyircimiz var. Bu seyirciyi hüsrana uğrattınız. Bu kadar prim var,  siz bununla geçiniyorsunuz. Oradaki seyirciyi de memnun etmemiz lazım. Sen aynı odayı paylaştığın futbolcu arkadaşını devamlı işleyeceksin, bu maçı alacağız diye.’ derdim. Her futbolcu ile tek tek konuşurdum. Futbolcular odalarına çekildikleri zaman devamlı birbirini işlerdi. Bu maçı alalım, bakın bu maçın da primi bu kadardır diye. Çıkardık sahaya, maçı da alırdık. Tabii bir yerde futbolcuyu böyle hazırlayacaksın.

Bu nasıl takım?

Bu dönemlere ait çok hatıranız vardır kuşkusuz, birkaçından söz eder misiniz?

İkinci ligdeyiz. Ankaragücü ile maçımız var. Ankara’da çıkan yerel gazetelere bakıyorum. Rizespor’u keklik olarak adlandırıyorlar. Keklik geldi, keklik gibi avlayacağız diyorlar. Ben bu gazeteleri yığdım. Maç günü gittim soyunma odasına. Açtım, arkadaşlar dedim, bakın gazeteler ne yazıyor? Rizespor’u keklik olarak adlandırıyorlar. Rize’de keklik olmaz Ankara ovasında olur, biz kekliği avlayıp Rize’ye döneceğiz. Haydi bakalım göreyim sizi diyerek çocukları adam akıllı ateşledim. İlk golü biz attık, ondan sonra berabere kaldık. Bindik otobüse otele gidiyoruz. Teknik direktörümüz Sebahattin Erman askerdi, ‘Bomba Sebahattin’ derlerdi. Askeriyenin kara kuvvetleri takımında oynardı. ‘Ya Cevat hoca, bu nasıl takımdır?’ dedi. Bu takım hep aynıdır, değişmez dedim. Hakikaten kendisinin bıraktığı takımdı. Profesyonel futbolcuya fazla teknik taktik veremezsin zaten. Maksat onu psikolojik yönden maça hazırlamak, heyecan vermektir. Yoksa genç çocuğa tabii nasıl topa vurulur, pas nasıl verilir bu öğretilir.

Rize’den yıldızlar yetişti

Rizespor’da ne kadar süre görev yaptınız?

Hasan ve Muharrem Vezir kardeşleri, Mehmet Hacıömeroğlu’nu, Ergun Kolçak’ı, Mustafa Mataracı’yı ve daha birçok ismi Rizespor’a kazandırdık.

Rizespor’un alt yapısına devamlı seçmelere giderdik. Çayspor’dan ayrıldığım dönemde Rizespor’da alt yapı diye bir şey yoktu. Belki futbolcular gençti ama bir yerde dejenere olmuşlardı. Gözümüze gelen sporcuyu aldık. Çayspor’dan da  futbolcu  aldım . Hasan Vezir, onun kardeşi Muharrem, Mehmet, Ergun Kolçak, çoklarını aldım. İlk seçmeyi yaptığımız zaman biz çalışmaya başladık. O sene amatör takımı kurduk. Rizespor’un amatör takımı yoktu. Çocuklar hep ufak genç çocuklar. Mesela Mustafa Mataracı vardı.

Yaşasın! Buldum aradığım kaleciyi.

Kaleci Sinan’i ilginç bir şekilde keşfetmişsiniz. Nasıl oldu bu?

Çok kaleci aradım. Bir türlü de bulamıyorum. Son bir şans diyerek kaleci adaylarını çalıştırırken ne kadar kişiyi denediysek de bir sonuç alamadık. Tam ümidi kesmek üzereyken baktım kalenin arkasında 15-16 yaşlarında bir çocuk duruyor. Dedim, sen kalecilik yapar mısın? Yaparım dedi. Geç bakalım kaleye dedim. Bir iki şut çektim. Farklı biri olduğunu anladım. Yaşasın! Buldum aradığım kaleciyi diye bağırdım. O çocuk Sinan Yenigün’dü. Hemen ona  lisans çıkarttım. Sonra Rizespor’a ve Türk futboluna büyük faydaları oldu. Hasan Vezir’i Rizespor’un genç takımına aldım. Onu ilk gördüğümde, geleceğin milli futbolcusu olacak dedim. Hakikaten büyük başarılara imza attı. O dönemlerde işete yirmiye yakın futbolcu profesyonel oldu. Rizespor 1. ligden, 2. lige düştüğü sene yönetim yine toplandı. Bana ‘Rizespor’u amatörden oluştursak küme düşer miyiz? Diye sordular.  En kötü ihtimalde altıncı ya da sekizinci oluruz, ama iyi organize olursak şampiyon da oluruz dedim. Takımı Cesarettin Alptekin çalıştırdı. Bütün futbolcular Rizeli idi. Bir de Trabzon’dan Turgut ve Erol’u kattılar. Her ikiside bizim kültürümüze uyuyor, bizim anlayışımızı taşıyordu zaten. Ha Trabzon, ha Rize çocuğu... Fark etmez. Rahmetli Mustafa Kosif de kaptanlık yaptı. Başkanı da Fehmi Ekşi idi. O sene şampiyon olduk. Mehmet sağ açık oynuyordu, Süleyman Kalafat, İsmail Barış vardı, Harun  vardı solbekte, Mehmet Ali Karaca, Hasan, Hüsnü, Ergün Kolçak vardı. Kalede de Sinan. Hepsi bizim çocuklar, benim yetiştirdiğim değerlerdi.

Çayspor Umum Kaptanı

O kadroda siz aktif görevde değilsiniz, fikrinizi mi alıyorlar?

Ben gene alt yapıya bakıyordum. En son 80 ihtilalinden sonra Rizespor küme düştü. O zaman da Yılmaz Telatar Başkan olmuştu. Beni yönetime aldılar, fakat Rizespor da el değiştirdi. Biz de Çayspor’a geçtik. İlk sene yöneticilik yaptım. Çayspor ikinci oldu. Çaykurspor’un umumi kaptanlığına getirildim. O sene İsmail Karali bizi çalıştırdı. İkinci sene (1982) Çaykur’dan emekli oldum. 1982-83 sezonunda ben çalıştırdım ve o sezon namağlup şampiyon olduk. Şampiyonluktan sonra ben bir dükkan açtım. Dondurma işine başladım. Futbolla ilgili kesmiştim, ama tekrar alt yapıya baktım. Turgut Yılmaz’ın zamanında yönetimde görev yaptım.

Gençlerde heves yok

Genel bir değerlendirme yaparak Rizespor’un bugünkü heyecanı,  yarını ne olur?

Heyecan olmayan yerde başarı olmaz. Hırs da olacak. Antrenör dediğin bir kere hırslı olmalı. Sende hırs olmazsa sporcuyu aşlayamazsın. Bir yandan da sen ne kadar hırslı olursan ol eğer futbolcuda maçı alma hırsı, arzusu yoksa maça yenik çıktın demektir. Koşacaksın, riske gireceksin ki başarı olacak. Yoksa ne kadar büyük  topçu olsan koşmadıktan sonra neye yarar. Başta hırs gelir ama bu profesyonel ekiplere karşı. Bir de genç takımlara karşı biraz hırsa sokarsan, fazlası onları boğar. Futbolda o günden bugüne çok şey değişti. Benim Rizespor altyapısını aldığım zaman şeref tribününün altında soyunma odası değil kireçlik vardı, orada soyunurduk. Banyo bile edemezdik. Şimdi imkânlar arttı, yok yoktur. Şimdi Rizespor alt yapısında 4-5 tane antrenör vardır. Bugün Hasan’dan, Hakan’dan sonra yıldız gelmiyorsa sadece antrenörlerde kabahat bulmayalım. Gençlerde de artık eski heves yok. Ben yine de diyorum ki Rize’den topçu çıkar.

Not : 15 Şubat 2009 tarihinde aramızdan ayrılan Cevat Öztürk ağabeyimizi bir kez daha rahmetle özlemle anıyorum

 

 

 

Bu habere ifade bırak!

  • 0
    KIZGIN
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    BEĞENMEDİM
  • 0
    BEĞENDİM
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    SEVDİM
  • 0
    HAHAHA
  • 0
    ALKIŞ
YORUM EKLE